ÖZET
Prostat lenfoması oldukça nadir görülen bir durumdur. Tüm prostat malignitelerinin %0,09’unu oluşturur. Prastat lenfoması diğer prostat hastalıkları gibi aynı yaş grubunda ortaya çıkar ve klinik olarak birbirinden ayırmak zordur. Bu çalışmada, iki kez akut üriner retansiyona girmiş ve prostat spesifik antijen düzeyi normal olan 63 yaşındaki bir erkek hastayı sunduk. Transüretral rezeksiyon (TUR) uygulanan hastanın TUR materyalinin mikroskopik incelemesinde, difüz lenfositik infiltrasyonun olduğu ve güçlü CD20 ve CD5 pozitif ve CD3 negatif boyandığı görüldü. (Üroonkoloji Bülteni 2014;13:182-183)
Giriş
Küçük lenfositik lenfoma kemik iliği, lenf nodları ve periferik kanı tutan bir B hücreli neoplazidir (1). En sık tutulan visseral organlar dalak ve karaciğerdir. Prostatın lenfoması nadir görülmek olup, tüm prostat tümörlerinin %0,09 unu tüm Non-Hodgkin lenfomaların %0,1 oluşturmaktadır (2). Sinsi klinik gidişli bir hastalıktır, semptomları diğer prostat hastalıklarından ayırmak zordur. Yaşlı erkeklerde daha sık görülür. Bu olgu sunumunda 63 yaşında alt üriner sistem semptomları olan prostat lenfoması olgusunun temel klinik özellikleri ve tedavisini literatür ışığında sunduk.
Olgu Sunumu
Altmış üç yaşındaki hastanın yaklaşık dört yıldır süren alt üriner sistem semptomları mevcuttu. Özgeçmişinde KLL tanısı dışında özellik yoktu. Fizik muayenede özellik saptanmadı. Rektal muayenesinde prostat hipertrofik palpe edildi. Biyokimyasal ve hormonal laboratuvar değerleri normal sınırlarda idi. PSA değeri 2,3 ng/mL olarak ölçüldü. İdrar analizinde anormallik yoktu. Ultrasonografik muayenede her iki böbrek normal boyutlarda idi ve prostat hacmi ~70 cc saptandı. Operasyon öncesi uluslararası prostat semptom skoru (IPSS) 23 idi. Üroflowmetri parametreleri maksimal akım hızı 9 mL, ortalama akım hızı 4 mL olarak ölçüldü. Değerler obstrüktif patern ile uyumlu idi. Hastaya transüretral prostat rezeksiyon (TUR-P) yapıldı. Prostatın histopatolojik ve immunohistokimyasal incelemesi sonucu patolojisi küçük lenfoisitik lenfoma olarak raporlandı (Resim 1 ve 2). Patolojik spesmenin immünohistokimyasal analizinde CD20, CD3 ve CD23 pozitişiği tespit edildi (Resim 3). Hasta KLL tedavisi açısından remisyonda olduğundan Hematoloji tarafından hastaya ek bir tedavi verilmedi ve takibine karar verildi.
Tartışma
Non-Hodgkin lenfomaların yaklaşık %30’u ekstranodal tutulum göstermektedir. Prostat nadir de olsa bu ekstranodal tutulum içerisinde yer almaktadır. Bu hastaların yaş ortalaması genellikle 60 yaşından büyüktür (3). Lenfomaların prostat tutulumu genellikle alt üriner sistem semptomları ve akut üriner retansiyon şeklinde klinik vermektedir. Bu bulguya ek olarak parmakla rektal muayenede prostat büyümüş ve yumuşak kıvamda saptanabilir (4). Bizim olgumuzda da orta derece de büyümüş bir prostat parmakla rektal muayenede tespit edildi. Hastamız iki kez akut üriner retansiyonu girmişti. Prostatın lenfomasını diğer prostat hastalıklarından klinik olarak ayırt etmek zordur. Ani sıkışma hissi, sık idrara çıkma, hematüri ve akut üriner retansiyon sık klinik semptomlarıdır. Sistemik semptomları oldukça nadir görülür (5).
Prostat lenfomasında serum PSA düzeyinin yüksekliği tipik bir özellik değildir (3). Bizim olgumuzda da PSA yüksekliği mevcut değildi. Bu nedenle sadece klinik verilerle prostat lenfoma tanısının konulması oldukça güçtür.
Prostat kanseri tanılı hastalarda, prostatın non-Hodgkin lenfoması insidansı, 4,319 radikal prostatektomi patolojisinin incelendiği bir seride %0,2 (6), 1,092 olguluk diğer bir seride ise %1,19 olduğu (7) görülmüştür. Olgumuzda hastanın yaşı ve başvuru şikayetleri prostat karsinomu semptomlarına benzer ancak TUR materyallerinin patolojik kesitleri incelendiğinde bir prostat karsinomuna rastlanmadı.
Literatürde, lösemik infiltrasyonun ancak benign prostatik hiperplazi varlığında akut üriner retansiyona yol açabileceğini bildirilmiştir (8). Hastamızın iki kez akut üriner retansiyona girmesinin bu nedenden kaynaklandığını düşünmekteyiz.
Sonuç olarak, prostat lenfoması benign prostat hiperplazisi ve prostat karsinomu ile aynı yaş grubunda yer alması ve benzer semptomlar göstermesi nedeniyle klinik olarak ayrımı neredeyse imkansızdır. Bu nedenle TUR materyalinde monotipik lenfoid infiltrasyon saptanan hastalarda, beraberinde hematolenfoid bir malignite varlığında, prostatta da olası bir lenfoma infiltrasyonu olabileceği akla getirilmeli, bu olasılık klinik ve patolojik ileri incelemeler için yol gösterici olmalıdır.