Renal Hücreli Karsinomda Güncel Radyolojik Yaklaşım
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Derleme
CİLT: 14 SAYI: 3
P: 188 - 192
Eylül 2015

Renal Hücreli Karsinomda Güncel Radyolojik Yaklaşım

Bull Urooncol 2015;14(3):188-192
1. Kocaeli Derince Egitim Ve Arastirma Hastanesi, Radyoloji Klinigi, Kocaeli, Türkiye
2. Kocaeli Derince Egitim Ve Arastirma Hastanesi, Üroloji Klinigi, Kocaeli, Türkiye
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
Alındığı Tarih: 27.03.2015
Kabul Tarihi: 26.04.2015
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

ÖZET

Renal hücreli karsinom (RHK) böbreğin en sık görülen tümörüdür. Bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve ultrason (US) gibi görüntüleme tekniklerinin kullanımının yaygınlaşmasıyla RHK insidansı da artmaktadır. Radyolojik görüntüleme saptanmasında, evrelemede, tedavinin değerlendirilmesinde ve takipte temel rol oynar. Bu makaledeki temel amaç, RHK olgularında güncel radyolojik değerlendirmenin etkinliğinin gözden geçirilmesidir.

Anahtar Kelimeler:
Renal hücreli karsinom, multidedektör bilgisayarli tomografi, manyetik rezonans görüntüleme, ultrasonografi

Giriş

Renal hücreli karsinom (RHK), erişkinlerde sekizinci sıklıkta görülen malignensidir. Klinik olarak flank ağrı, hematüri ya da palpable flank kitle şeklinde ortaya çıkabilir. Ultrason (US), bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) yöntemlerinin kullanımlarının artması ile rastlantısal olarak saptanan tümörlerde de artış mevcuttur (1).

RHK erişkinde primer malign renal neoplazilerin %80-90’ını oluşturmaktadır (2). Heidelberg klasifikasyonuna göre farklı histolojik subtipi (berrak hücreli, papiller, kromofob, toplayıcı kanal ve sınıflandırılamayan olmak üzere 5 tip) olan bu tümörlerin tiplerine göre görüntüleme bulguları da değişkenlik göstermektedir (3). Sıklıkla kapsüllü olan bu tümörler solid, kistik ya da mikst tip olabilirler. Yağ ya da kalsifikasyon içerebilir (4).

Küçük, yavaş büyüyen ve insidental olarak saptanan tümörlerden metastaz ile tanı alan agresif tümörlere kadar değişkenlik gösterirler. Radyolojik görüntülemede temel amaç, tümörün saptanması ve evrelemedir.

RHK ve onkositomlar görüntüleme yöntemi ile ayırt edilemeyebilir. Ancak anjiomyolipom, lenfoma, metastatik hastalık, renal anomaliler ve RHK’yı taklit eden diğer psödotümörlerden ayrımı önemlidir.

Tümör perinefritik yağ dokuya, ipsilateral adrenal beze, komşu kas yapılarına, daha az sıklıkla karaciğer, dalak, pankreas ve kolona direkt invazyon yoluyla yayılabilir. Nadiren renal toplayıcı sisteme invaze olabilir. RHK trombüsü, renal ven yoluyla inferior vena kavaya, hepatik venlere ve sağ atriuma uzanabilir (2).

RHK tanısı ile radikal nefrektomi yapılan olgularda, kontrlateral böbrekte asenkron tümör gelişme olasılığı %2’dir (5). Bu nedenle karşı böbrek de dikkatle incelenmelidir.

Hematojen yayılım lenfatik yayılımdan daha erken ve sık görülmekte olup akciğerler ve kemik en sık etkilenen organlardır. Hastanın hikayesi ve fizik muayene bulguları destekliyor ise beyin MR ve kemiğin sintigrafi ile metastaz açısından taranması önerilir (2).

Bilgisayarlı Tomografi

BT incelemesi, renal tümörlerin intraabdominal bileşenlerinin değerlendirilmesinde temel görüntüleme tekniğidir. Tüm BT incelemelerine, tümör içi yağ, kalsifikasyon ya da kanama ekartasyonu ve mevcut kitlenin atenüasyon değerinin değerlendirilebilmesi için kontrastsız inceleme ile başlanmalıdır.

RHK’da kalsifikasyon, kontrastsız BT incelemelerinde %30’a varan oranlarda görülebilir. Periferde ince kalsifikasyon daha çok benign kistlerle, santral kalsifikasyon ise daha çok RHK’da görülmektedir (6).

İntravenöz kontrast madde enjeksiyonu sonrası, kortikomeduller fazda (25.-70. sn arasında), nefrografi fazında (80.-90. sn) ve ekskretuar fazda (180. sn) görüntüler alınmalıdır. Kortikomedüller fazda alınan görüntülerden oluşturulan 3 boyutlu reformat görüntüler, laporoskopik nefrektomi uygulayacak ürologlar için renal vaskülaritenin gösterilmesinde ya da erken dönemde kontrastlanan kitlelerin saptanmasında yararlıdır. Ancak bu fazda heterojen nefrogram özelliği küçük renal kitleleri gizleyebilir. Ayrıca, hipovasküler tümörler de bu fazda gözden kaçabilir (7,8). Bu nedenlerle inceleme yapılacak cihaz tek dedektörlü bir cihaz ise kortikomedüller faz yerine nefrografi fazı tercih edilmelidir (Resim 1) (9).

Kitlelerin kontrastlanma miktarı, kontrastsız ve kontrastlı incelemelerde ilgilenilen bölgenin Region of interest (ROI), Hounsfield Unit (HU) değerlerinin ölçülmesi ve aradaki farkın hesaplanması ile belirlenmektedir. Eski çalışmalarda 10 HU artış kontrastlanma olarak kabul edilirken günümüzde HU değerinde 15-20 artış kontrastlanma olarak kabul edilmeye başlanmıştır (9,10,11,12). Geniş ROI belirlenmesi büyük ve homojen kitlelerde ölçüm sonuçlarını etkilememekle birlikte, küçük ya da heterojen (kistik, nekrotik, kompleks) kitlelerde yanıltıcı olabilir. Bu nedenle ROI’nin yanıltıcı olabileceği de akılda tutulmalıdır (9).

RHK’nın histopatolojik tiplerine göre farklı kontrastlanma özellikleri göstermektedir. Berrak hücreli karsinomda diğer histolojik tiplere göre daha heterojen ve yoğun kontrastlanma vardır. Kim ve ark.’nın (13) yaptığı çalışmaya göre, kortikomedüller fazda alınan görüntüde 84 HU değerinden fazla kontrastlanma görülmesi berrak hücreli karsinom tanısının diğer RHK subtiplerden ayırmakta %74 duyarlı, %100 özgül bir yöntemdir. Başka bir çalışmada ise papiller tümörlerin daha homojen yapıda olduğu ve özellikle 3 cm’den küçük olanlarında tümör kontrastlanmasının az olduğu belirtilmiştir (14). Kromofob tümörler, berrak hücreli tümörlere göre daha az vasküler olup, kontrastlanmaları periferal ağırlıklıdır.

Multiplanar reformat görüntüler, 3 boyutlu hacimsel görüntüleme, maksimum intensite projeksiyon (MIP) görüntüler, kitlenin komşu yapılar ile ilişkisinin ortaya çıkarılmasında faydalı ve cerraha yol göstericidir (Resim 2). Komşu yağ doku invazyonu, adrenal bez gibi komşu organ yayılımı, vasküler tutulum ve bunun yaygınlığı, hastanın damar sayısı, üreter sayısı, kollateral neovaskülarite ya da anatomik varyasyonlar başlangıç değerlendirmesinde tanımlanmalıdır (Resim 3).

BT incelemesi parsiyel nefrektomi uygulanacak olgularda cerraha yol gösterici skorların belirlenmesini sağlar. RENAL nefrometri skoru (tümörün maksimum boyutu (R), egzofitik ya da endofitik yerleşimi (E), tümörün toplayıcı sistem ya da renal sinüse olan yakınlığı (N), anterior ya da posterior yerleşimi (A) ve polar hat ile olan lokalizasyon ilişkisi (L)) renal tümörün karmaşıklığının ve operasyon güçlüğünün ortaya konması için tanımlanan ilk objektif skorlama sistemdir. Preoperatif ve peroperatif bilgi veren bu skorlamaya göre tümörün karmaşıklığı basit, orta ve kompleks olarak tanımlanmış olup skor arttıkça parsiyel nefrektomi sırasındaki sıcak iskemi süresinin ve posttoperatif üriner fistül gelişim olasılığının arttığı gösterilmiştir (15,16). Renal tümör anatomisini tanımlayan Padua sınıflaması da benzer şekilde tümörün ön veya arka yüzde olması, longitidünal yerleşimi, tümörün böbrek sınırına göre yerleşimi, renal sinüs ile ilişkisi, toplayıcı sistem ile ilişkisi, böbrek içerisinde bulunan tümör bileşeni ve maksimum tümör boyutu ile elde edilen bir başka skorlama sistemidir (17). Centrality (C) indeksde de böbreğin merkezi ve tümörün merkezi BT kesitlerinde yapılan ölçümlerle hesaplanarak cerrahi işlem zorluğunun öngörülebilirliği söylenmektedir (18). Kontrast madde verilerek gerçekleştirilen multidedektör BT incelemesinde belirlenen bu ölçümler, ilaç alerjisi olan olgularda MR ile de yapılabilir (15).

BT’nin perinefritik yayılımı göstermede duyarlılığı %96, özgüllüğü %93, genel doğruluk %95 olarak belirten çalışmalar mevcut olmakla birlikte BT’de en yaygın evreleme hataları perinefritik invazyonun gösterilmesindedir (19). Perinefritik çizgilenmeler, ödem ya da enflamasyonda da görülebileceği için tümör yayılımının güvenilir bir bulgusu değildir (6). Perinefritik boşlukta kontrastlanan nodülün mevcudiyeti oldukça spesifik bir bulgu olmakla birlikte sensitivitesi sadece %46 olarak belirtilmiştir (20).

İpsilateral adrenal bez tutulumu %4,3 oranında tanımlanmıştır (21). BT incelemesinde normal olarak tanımlanan bir çalışmada negatif öngörü değeri %100 olarak bulunmuştur. Aynı çalışmada, bezde genişleme, oluşmasının ya da bezin tümörden ayrı olarak seçilememesinin malignitenin yayılımıyla ilişkili olabileceği ve bu hasta grubunda adrenelektomi yapılması gerektiği söylenmiştir (22).

Tümörün renal vene yayılımı %20-35, inferior vena kavaya yayılımı ise %4-10 oranında bildirilmiştir (23,24). Güncel BT tetkiklerinin renal ven trombüsünü saptamada duyarlılığı %85, özgüllüğü %98’dir (25). BT’de en iyi kontrastlı incelemede kortikomedüller fazda alınan görüntüde, renal ven içi kontrastın pik yaptığı dönemde görülür. En spesifik bulgusu ven içi dolma defektidir. Renal ven genişlemesi tek başına trombüs varlığını kanıtlayan bir bulgu değildir (26). Yumuşak trombüsün tümör trombüsünden ayırt edilmesinde görüntüleme yöntemlerin bazı sınırlılıkları mevcuttur. İntravenöz kontrast madde enjeksiyonu sonrası intravasküler dokuda kontrastlanma görülmesi ya da neovaskülarizasyon gösterilmesi tümör trombüsünün kanıtı olarak kabul edilmektedir (2). Trombüs ile primer tümörün direkt devamlılığı da tümör trombüsünü düşündürmektedir (27). İnferior vena kava içerisindeki trombüs ve bunun superior uzanımı aksiyal, koronal ve sagital reformat görüntüler yardımı ile etkin olarak tanımlanabilmektedir (6).

Bölgesel lenf nodu tutulumu kötü prognoz göstergesi olduğu için tanımlanması önemlidir. Lenf nodu tutulumunun gösterilmesinde kısa aks için 1 cm eşik olarak kabul ederek BT’nin duyarlılığı %83, özgüllük %88, genel doğruluk %83-89 olarak raporlanmıştır (20,28). Bununla birlikte lenf nodu çapı 1 cm’den büyük olduğu halde reaktif özellikte olabileceği gibi 1 cm’den küçük olduğu halde metastatik de olabilir. Lenf nodunun kontrastlanma paterni de reaktif adenopati ile malign adenopati ayırımı açısından yararlı olabilir. Primer tümör hipervasküler ise metastatik lenf nodu da kontrast tutabilir (6). Studer ve ark. (29) BT’nin lenf nodu tutulumunu değerlendirmede yalancı pozitifliğini %58, yalancı negatifliğini %4 oranında bulmuşlardır. Bu nedenle nefrektomili hastada lenf nodu genişlemesi, ince iğne aspirasyon biyopsi ile teyit edilmediği sürece metastaz kabul edilmemelidir.

Operasyon sonrası takip incelemelerinde ya da sistematik tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde de BT kullanılmaktadır. Lezyonların sayısı ve ölçülebilen lezyon boyutunun minimum çapı arasındaki farka göre tedaviye yanıt, tam yanıt, kısmi yanıt, stabil hastalık ve progresyon şeklinde tanılmaktadır (30). Tedaviye yanıtta sadece boyut değil, atenüasyon açısından da değerlendirilmesi önerilmektedir. Kontrastsız BT incelemesinde atenüasyon değerindeki azalma tedaviye yanıt olarak düşünülmektedir (31). Tedaviye yanıtın takibinde, nekroz varlığı, intratümöral nodül, lenf nodu tutulumunda görülen değişiklikler ve yeni lezyon varlığı da değerlendirilmelidir.

İncelemeye karaciğerin de dahil edilmesi, hipervasküler karaciğer metastazlarının gösterilmesinde önemlidir.

Küçük boyutta (T1 evre) tümörde akciğer grafisi takipte yeterli iken büyük boyuttaki ya da lokal agresif primer kitle varlığında metastaz ihtimali daha yüksek olduğu için toraks BT ile takip yapılmalıdır.

Manyetik Rezonans Görüntüleme

MRG; iyot içeren kontrast maddeye alerjisi olan kişilerde ve gebelerde BT yerine seçilmesi gereken yöntemdir. US ya da BT ile saptanan ancak karakterize edilemeyen lezyonlarda da MR tanıya yardımcıdır (32).

MRG’nin multiplanar görüntüleme yeteneği, özellikle tümörün inferior vena kavadan superiora yayılımının gösterilmesinde etkin olmakla birlikte 3 boyutlu reformat multidedektör BT görüntüleri ve MRG’nin tümör evrelemesindeki etkinliği benzerdir (4). Renal vende trombüs gösterilmesinde duyarlılığı %86-94, özgüllüğü %75-100 ve inferior vena kavadaki trombüsün saptanmasında doğruluğu %100’dür (33,34).

T2 ağırlıklı görüntüler, basit renal kistlerin diğer kitlelerden ayırımında yararlıdır. T2 ağırlıklı görüntüde ince duvarlı homojen hiperintens lezyon basit kisti destekler. Kist içerisinde septa ya da solid nodül kolayca seçilebilir (32). T1 ağırlıklı görüntülerde kist normal renal parankime göre hipointens olarak izlenir. Gadolinyum şelatı kontrast madde enjeksiyonu sonrası prekontrast ve postkontrast görüntülerin karşılaştırılması lezyonun karakterizasyonunda faydalıdır (32). MR incelemesinde kontrastlanmanın varlığının anlaşılabilmesi için çıkarma (substruction) yöntemi ile kontrastlı (iv gadolinyum uygulaması sonrası yağ baskılı T1 ağırlıklı) imajlardan, kontrastsız (yağ baskılı T1 ağırlıklı) imajların çıkarılması ve daha güvenilir veri elde edilmesi önerilmektedir (9).

Faz içi ve faz dışı gradient eko T1 ağırlıklı görüntüler de lezyon içeriğindeki yağın saptanmasında yararlıdır.

Difüzyon ağırlıklı görüntülerde yapılan çalışmalar, berrak hücreli kanserlerin ortalama ADC değerinin diğer subtiplerde yüksek olduğunu gösteren çalışmalar olmakla birlikte, belirgin farklılık olmadığını gösteren çalışmalar da mevcuttur. Bu nedenle konvansiyonel MR sekansları ile birlikte değerlendirilmesi önerilir (35).

Ultrason

US, kitlenin kistik ve solid ayırımının yapılmasında ve kist içerisindeki septasyonların belirlenmesinde etkindir. BT’de hipovasküler solid tümör olan papiller tümörün kistten ayrımının sağlanmasında yardımcıdır.

US venöz trombüsün varlığını ve uzanımı saptamada yararlıdır. Renkli Doppler US’nin renal ven trombüsünü saptamada duyarlılığı %75, özgüllüğü %96’dır. İnferior vena kavadaki trombüsün saptanmasında ise doğruluğu %100’dür (36).

Ancak ultrasonografinin retroperiton ve perinefritik dokunun değerlendirilmesinde etkinliği sınırlıdır.

İntraoperatif US, nefron koruyucu cerrahi yapılacak hastalarda, multifokal lezyonun ve intrarenal tümör anatomisinin belirlenmesinde etkindir.

Perkütan biyopsi, bilinen lenfoma ya da melanoma primeri olan olgularda metastaz ile ayırımın yapılamadığı durumlarda bir seçenek olabilir. Ayrıca ablasyon tedavisi uygulanacak olgularda işlem öncesi patolojik tanının konması için de uygulanabilir.

Pozitron Emisyon Tomografi - Bilgisayarlı Tomografi / Manyetik Rezonans Görüntüleme

F-18 florodeoksiglikozlu (FDG), pozitron emisyon tomografi (PET)-BT kanser hastalarında tümör metabolizmasının değerlendirilmesinde oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. F-18 FDG’nin vücuttan böbrekler aracılığıyla atılması, üriner sistem malignitelerinin değerlendirilmesinde PET için sınırlayıcı olmakla birlikte, beraberince BT görüntülerinin de kullanılması anatomik detayın artmasını ve yalancı pozitifliklerin azalmasını sağlamıştır. RHK tanısında PET-BT’nin rolü kısıtlı olmakla birlikte, evreleme-yeniden evrelemede özellikle uzak organ ve kemik metastazlarının gösterilmesinde, böbrek lojundaki kitlelerde nüksleri ayırt etmede, nüks ya da metastatik hastalıkta prognoz tayininde ve tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde oldukça kullanışlı bir görüntüleme yöntemidir (37).

PET ve MR incelemesinin birlikteliği 2011 senesinden bu yana gündeme gelmiş olup PET-BT’ye göre renal kitlelerin saptanmasında katkı sağladığını gösteren çalışmalar mevcuttur (38).

Radyofrekans Ablasyon

Erken dönemde tanı almış RHK’larda altın standart yöntem tümörün tümüyle çıkarılması olmakla birlikte herediter tümör varlığında, insidental saptanan T1 evre tümörlerde, soliter böbrekte olan tümörlerde, bilateral primer renal tümör varlığında, Von-Hippel-Lindau tanılı hastalarda, renal yetmezlik olgularında, transplante olgularda, cerrahiye alternatif bir yöntemdir. Genel kabul 4 cm’den küçük kitlelere uygulanması yönündedir. US, BT ya da MR eşliğinde gerçekleştirilebilir. US eşliğinde uygulanması eş zamanlı görüntüleme yöntemi olması, elektrotun lokalizasyonunun seçilebilmesi ve iyonize radyasyon içermemesi nedeniyle avantajlı olmakla birlikte, radyofrekans (RF) ablasyon işlemi sırasında tedavi edilen dokuda hiperekojen zon oluşması, kitlenin ve elektrotun US’de seçilebilirliğini güçleştirmektedir (Resim 4). BT hem küçük kitlelerin kolay görülebilir olması, hem de US’de görülmesini engelleyen hiperekoik zonun olmaması nedeniyle kolaylaştırıcıdır. Ayrıca RF işlemini sonlandırmadan kontrast madde verilerek tedaviye yanıtı da değerlendirilebilir.

RF ablasyon tedavisi 5 cm’den büyük, santral ve hiler yerleşimli tümörlerde uygun bir tedavi yöntemi değildir. Tedavisi mümkün olmayan koagülopatiler ise kesin kontrendikasyon oluşturmaktadır (39,40).

Sonuç olarak; böbreğin sık görülen malignitesi olan RHK tanısında, evrelemesinde, tedavi seçeneklerinin belirlenmesinde, cerrahi ya da sistemik tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde radyolojik yöntemler temel rol oynamaktadır.

Konsept: Nuray Voyvoda, Bekir Voyvoda, Dizayn: Nuray Voyvoda, Bekir Voyvoda, Veri Toplama veya İşleme: Nuray Voyvoda, Bekir Voyvoda, Ömür Memik, Analiz veya Yorumlama: Nuray Voyvoda, Bekir Voyvoda, Ömür Memik, Literatür Arama: Nuray Voyvoda, Bekir Voyvoda, Ömür Memik, Yazan: Nuray Voyvoda, Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu tarafından değerlendirilmiştir, Çıkar Çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir, Finansal Destek: Çalışmamız için hiçbir kurum ya da kişiden finansal destek alınmamıştır.